16 Mart 2007 Cuma

Gelgit

Ben bir dalga boyu yaşamışım
gelgitlerde.
Ama giden hep benden olmuş,
Gelenler benden alıp
Beni yormuş.

Önce bir boy vermişim hayatta:
Geçiyormuş boyumu yaşamak;
Zaten anlayınca da koyvermişim.

Nefesimi tutmuşum elimde kronometre.
Dalıp dalıp durmuşum hayata.
Her dalışımda birkaç saniye atmış kronometre,
Ama zaten derin dediğin kaç metre?

Lodosta bir dalga boyu yaşamışım,
Kıyıya vurup vurup kendimi harcamışım.

Su yeşili lodoslu denizde ufuk çizgisi oluşum.
Bir dalga görmeyiveriyim,
İşte o zaman kendimi kapıp koymuşum.

Ben bir dalga boyu yaşamışım
gelgitlerde,
Ama giden hep ben olmuşum.

11 Mart 2007 Pazar

Hüzün

Hüzün dedin bana: adın dedim…
Adım? Diye sordun boş gözlerle.
Gülümsedim…
Israr ettin sen yine, adım diye yineledin.
Adın dedim: bir çiçeğin taç yaprağı,
Yağmurda etrafa yayılan taze toprak kokusu,
Narkissos’un, anca yok olunca canlanan, sudaki aksi,
Baktın güya gözlerimin içine,
O an anladım baktığın yerin ruhumun aks-i sedası değil,
Boşluğun ta kendisi olduğunu.
İşin garibi “anladım” dedin.
Bu seferde ben sensiz uzaklara daldım.
Sözde sana, aslında kalbime, “tamam” dedim.

Kül Rengi

Bir kenarı yanmış sarı bir sayfa gibiyim.
Üflesen küllerimi uçarım
Doğamam küllerimden yeniden
Ben sadece bir yaprağım her ilkbaharda hevesle yeşerip
Her sonbaharda hayata yenilen.
Sarıyım ben.
Ama sadece yaprak olduğum için değil,
Hüzün olduğum için sarıyım:
Hasret sarısı, yaprak sarısı.
Arada bir de griyim,
Aradayım yani: yalnızım.
Ne siyah olmayı becerebildim,
Ne de beyaz.
Kül rengiyim anlayacağın.

İsimsiz

Ayağın sevdalara takıldı, düştün kalkamadın.
Önce yara, sonra yaradan haz aldın.
Ağlamaz ya hani erkekler, sen de ağlamadın.
Halbuki sen de benim gibi biliyordun:
Gerçek gözyaşı yanaklardan akmayandı.